‘…. her adım saniyelerin üzerinden atlayacak ama saatleri kısaltmayacaktır.’
Frederic Gros’un “Yürümenin Felsefesi” kitabından bir pasaj. Hızına yetişemediğimiz zamandayız. Değil 24 saat, 240 saat olsa bir gün bizim bu yaşam aralığımız nasıl geçiyor? Cevap için aralıksız bir 10 günlük planımız nasıl geçiyor biraz bunu düşünmeliyiz. Bu araya neler sığdırabiliyor muyuz? Günümüzde böyle bir pandemi süreci varken, çıkıp dışarıda yürümek gibi bir aksiyona girişmemiz bizim çok pahalıya mal oluyor. Yolda olmak belki yeniyi getirmezdi ama yola çıkmak eskiyi uzaktan görmeye yarardı. Eskinin bile kıymeti eskiyene, önümüzden geçip gidene kadar pek de önemli olmuyor.
Konsantre halde bir paket sunan yaşamdaki yerimiz, yeterince sıkışmış ruhumuzu iyice bedenlerimize hapsediyor. Hapsolmak mecazen yorum zira bu bir anlamda yaşama özgürlüğümüz(!) demek. Bir zaman spor egzersizi, koşmak hatta yürümek gibi boşa harcanan tabir-i caizse gereksiz görünen bu eylemler herkesin hayallerini süslüyor şu an. Yürümek, sözü ayaklara vermektir. Yürümek sadece ilerlemek değildir. İzlemek, sakince gezinmektir oralarda. Bu yönde düşünerek Gros yürümek ideolojisini çok sağlam mantalitelerle ele alarak orta karar bir sayfa sayısına rağmen çok yoğun bir anlatımı olan bu kıymetli eserde; yürümenin uçmak kadar yüksek mertebelere ulaşabileceğini hissettiriyor. Eğer yürürken sadece bedenini taşımıyor isen. Bu haliyle sadece lokasyon değiştirmiş oluyorsun. Aslında bir navigatör oluyorsun. Tebdil-i mekânda ferahlık var tabi lakin bu tüm varlığın bunu bir bütünsellikle yaşamasıyla ilgilidir. Tolstoy der ki; “tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir..” Hayatı fevkalade düzeyde olan usta yine çok kıymetli bir nüansla bizi baş başa bırakır. Yürümek, yola çıkmak, faal olmak gibi metaforlar her daim bir şeyin parçası olmuştur. Şarkılar, şiirler, türküler, romanlar, hikayeler, akademik yayımlar, tiyatrolar, sinemalar, resimler, fotoğraflar…
Tüm bu detaylar sanatın toplum için de olsa, sanat insan için de olsa, sanat kendisi için de olsa tüm bu akımların bir arada olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Zira her şey birdir. Hepsi bir bütün olabilir. Sadece bu bölümlerden hareketle bir olay örnek yaşanmış bir durum, hepsine konu olabilir. Çağımızın döngüsü her şeyi farklı yollarla aktarabilme gücüne sahip mesela bir kitap sonra bir filme uyarlanıyor. Bir şiir, hikâye ve ya roman hatta biyografi sahneleniyor. Anlar ölümsüzleştirilip, boyalarca anlatılabiliyor. Big Data sınırsız verileri ile bizi bilgilendirip, her şeye ulaşmamızı sağlıyor. Henüz yarım yüzyılda düşünceler bu kadar hızlı kavuşmuyordu. Zihinler böylesine buluşmuyordu. Şimdi de internetle, birinin kayda geçen tüm fikir, düşünce ve durumunu anlık bizzati anlık öğreniyoruz. Bir kitap çıkacaksa, yazılmaya başladığı gün haberimiz oluyor. Hızına kapılıp gittiğimiz akışı ağırdan almak bizim elimizde. Son cümlem tekrar izninizle Frederic Gros’dan olacak. ‘Zamandan ve mekândan uzaklaştıran her şey sizi hızdan uzaklaştırır…’
Discussion about this post